21 Kasım 2010 Pazar

16 gün kala hidrojen bombasi

21 Kasım 2010
Yolda olmaya 16 gün kaldı...
Bugün en sonunda oturup Hindistan için bir yol planı çıkardım, daha doğrusu çıkarmaya çalıştım. Haftalardır yapacaktım bunu güya, ama bir türlü nasip olmadı, ertelemeler, üşenmeler... Malum aklım bir karış havada. Neyse en sonunda dün gece ayaklarım yere bastı da en sonunda birşeyler yapmaya başladım. Nerdeyse 3 aydır askıya almıştım.
Colombo'dan Chennai'ye uçakla geçeceğiz. Allahtan biletleri daha önceden almayı akıl edebildim. İrem'e doğumgünü hediyesi. Süper arkadaş Aslı'dan...
Chennai'den önce batıya, Mangalore'ye, oradan da kuzeye, Goa'ya. Goa'daki şu partilere katılmadan olmayacak tabi ki. Yılbaşında orada olmak niyetindeyim. Bu yoldur, ne zaman ne olacağı belli olmaz elbet. Göreceğiz bakalım, en azından şöyle bağlayayım: Niyetimiz yılbaşında Goa'da olabilmek...
Gelgelelim şu anki ruh halime; heyecan evet var, hazırlıklar şöyle böyle gidiyor, planlar için biraz daha disiplin lazım sanırım, para bankada hazır, artık son ana kadar ne kadar birikirse, işe istifa verildi, aileyi rahatlatma işi her iki aşamada da tamamlandı; anneye 2 aylık Sri Lanka ve Hindistan yolculuğu söylendi, babaya ise onun 2 ay ve sadece bu iki ülke ile sınırlı kalınmayacağı bildirildi, aşı meselesinin tam hallolması için test sonuçları beklenmede, erkek arkadaş meselesi için tövbe edildi (yine), "Allah korusun bir dahalar" çekildi (yine), tahtalara vuruldu (yine).
Önümde ise herşeyi tamamlamam için 2 hafta var. Yavaş yavaş artık tüm taşlar yerine oturacak. Kendimi nasıl da rahatlatıyorum böyle, bayılıyorum bu halime. Aynı bugün erkek arkadaşımdan ayrılırken kendime dediğim gibi: "zaten senin istediğini verebilecek insan o değildi Aslı..." Bundan fazla sözetmek istemiyordum ama madem yeri geldi birkaç laf etmeden geçmeyeyim; benim suçum, her zamanki gibi... O benim aptal romantikliğim işte, insanlara konduramama olayı. Onca insanın uyarısı yetmezmiş gibi herşey de ortada iken kendimi kandırma. Kaç defa bunu yaptım hayatımda, bilemiyorum, artık sayısını bir noktada kaçırdım. Bu duygusallığım ve insanların iyi yönleri olabileceğine inanma ve gerçeği reddetme olayımın nerden geldiğini cidden merak ediyorum, kalıtsal bir sorun mu yoksa sonradan öğrenme mi? Çok fazla Hollywood filmi belki de...
Herkes uyarmıştı bu sefer beni, "aman dikkat" şeklinde. Hatta "o şirin bir serseri" diye bir tabir bile hala hatırımda. İzin vermeyecektim. Hata benim tabi ki. Zaten zorla hayatıma giren insanlardan ne zaman bana hayır geldi ki bu sefer gelsin? Yine içkiyi suçluyorum bu konuda. O son shot'ı içmeyecektim.
Velhasıl bugün artık ayrılık konuşmamı yapabildim. Kahretsin ki yine doğru düzgün konuşmayı beceremedim. Bunu hep yapıyorum, gazı alıyorum sağlam, sonra bir cümleler çıkıyor ki ağzımdan, ulan ben ne diyorum diye düşünürken buluyorum kendimi, tabi ki bu durumda da kendime kızmaktan karşımdakini affetmiş oluyorum. Evet, tam bir salağım. Gerçi bu neyi değiştirir ki? Özellikle bir erkek açısından bakılınca. Evet, bir erkek için netice önemli, ama bir kadın için o neticeye nasıl gelindiğini doğru bir şekilde aksettirmek ve anlaşılmayı beklemek. (tabi belki de bir özür ve aslında ne kadar değerli olduğunu duyma umudu, çok fazla dürüst olmak gerekirse) Her neyse, meğerse adam bu konuşmayı yapmamı çoktandır bekliyormuş, her ne demekse... (gerçi yapamadığım konuşmayı demek daha doğru olur.) Yine kalp kırıklığı...
Bu sefer en azından bende suç yok diyorum, zira her seferinde arıza yapan insan ben olduğum için alışmıştım sorunun hep bende olduğuna. Gurur duyuyorum kendimle, cidden bu sefer ben uğraştım ve hiç de fena değildim. Ama işte yanlış vakaymış, farklı gözlerle bakıyormuşuz herşeye. Tabi benimki biraz daha romantik.
Neyse ne diyorduk, evet, 16 gün kaldı. Kimseye artık "gel, beni al" ya da "beni bekle, daha kısa kesip döneceğim" dememe gerek kalmadı.
Hadi artık gideyim....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder