4 Haziran 2011 Cumartesi

Gönül rahatlığıyla Hint mutfağını sokak tezgahlarında tatmak... PENANG – MALEZYA

4 Haziran 2011
Yemek yemek yemek yemek... Her daim yemek. Malacca’da yemek, Ipoh’ta yemek, Kuala Lumpur’da yemek ve elbette Penang’ta yemek...
Penang mutfağının en popüler yemekleri kızarmış pirinç eriştesinden yapılan Char Koay Teow, erişte çorbası ve balık ikilisinin dans ettiği Laksa ve özel bir pilav olan Nasi Kandar’dı. Yemeğin üstüne ya da yamacına mutlaka bir parça da et konuluyordu; balık, tavuk, domuz, sığır vb.
Sadece Malay mutfağı sokak modasını oluşturmuyordu tabi ki, Hint tezgahlarından sokağa yayılan baharat kokularını da es geçemedim nitekim. Hindistan’da cesaret edemeyip pek fazla kendimi yemeğe verememiştim, malum gıda zehirlenmesi korkusundan, ama burası öyle değildi, Penang’ın Hint mahallesinde gezerken kendimi Hindistan’da geziyormuş gibi hissettim, müzikler, sariler, mağazalar, insanlar... Ama tabi ki çok daha temizi ve o yüzden de gönül rahatlığı ile kendimi yemekle ödüllendirdim.
Gündüzleri Joolz işte olduğundan çoğunlukla tek başıma gezdim tüm adayı. Buraya gelmeden evvel içkinin yasak olduğunu duymuştum, ama yalanmış. Sadece diğer ülkelere göre içki çok daha pahalı, hatta Avrupa’dan bile pahalı. Ama bu insanları içmekten alıkoymuyordu tabi ki. Georgetown’un ünlü Ciulia Caddesi geceleri ışıl ışıl oluyor, sadece gece kurulan yemek tezgahlarından yayılan binbir çeşit yemek kokusu barlardan yükselen insan sesleri ile ahenkle dans ediyordu. Tabi bir de özellikle Georgetown’da Penang belediyesinin ücretsiz kablosuz internet hizmetinden de bol bol istifade ettim. Ben de bu belediyelerden istiyorum mümkünse!
3 gece kaldım burada. Ama bu çok fazlaydı. 2 gün yetip de artardı. Dinlenmiş oldum diyelim, ama daha da dinleneceğim ve dönüş yoluma geçmeden tatil yapacağım, methini çok duydum Perhentian adalarına gitmek için en sonunda ayrıldım. Önümde 7 saatlik bir gece yolculuğu vardı. Şehrin merkezindeki terminale giderken otobüste Malay bir çocukla tanıştım. Burada 3. cümleden sonra ilk sordukları facebook adresim oluyordu. Neyseki ‘yoksay’ diye bir tuş vardı, çok da arkadaş canlısı olduğum söylenemez...
Perhentian çok pahalı olduğundan otobüs terminaline çantamı bırakıp bırakmaz bir süpermarkete gittim. 5 gün beni idare edebileceğini düşündüğüm ekmek ve muz aldım. Kuala Lumpur’a kadar Malay mutfağı olmadan da yaşayabilirim dedim. Devir tasarruf devri.
Her zamanki gibi otobüse çok erken bir saatte gittiğimden etrafta oyalanmaya çalışırken ortak bir arkadaşımızın vasıtasıyla Mun ile buluşmaya karar verdim. Öğle yemeği için buluştuk. Malay olmasına rağmen ‘parti adamı’ olan Mun da Perhentian’a gelecekti. Resmi makamlara tur rehberliği yapıyormuş. Uzun uzun kültür ve Malezya hakkında muhabbet ettik. Malezya’da toplamda 13 eyalet ve 3 de federal bölgesi bulunuyormuş.
Tayland’a toprak sınırı olan Anakara’ya Malezya yarımadası deniyordu, anakaranın güneydoğusunda da Brunei ve Endonezya ile paylaştığı Borneo adası vardı. Yarımadanın güneyindeki Singapur’la 2 köprüyle birbirine bağlanıyordu. Diğer komşuları ise deniz yoluyla bağlandığı Filipinler ve Vietnam’dı.
İngilizler gittiklerinde 1946’da önce Malay Birliği olmuşlar. Ardından da Sabah, Sarawak ve Singapur’la birleşerek 1963’te Malezya’yı kurmuşlar. Singapur, 2 sene sonra ayrılıp özgür bir eyalet olmuş. Belki de bu mazilerinden dolayı Singapurluların Malay denince tüyleri diken diken oluyordu...
Mun en sonunda beni otobüs terminaline bıraktığında, otobüse bineceğim ve en önemlisi de gözlerimi kapatıp direkt uykuya dalacağım saati iple çekmeye başladım...

 

 

 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder