13 Aralık 2010 Pazartesi

163 kmlik yol trenle 11 saatte nasil gidilir? ELLA'DAN KANDY'E TREN YOLCULUGU - SRI LANKA

13 Aralık 2010
En sonunda basardik sabahin 7'sinde kalkip yola düsmeyi...
Ella'ya direkt bir otobüs olmadigindan baska bir kasabadan aktarma yapacaktik. Otobüse bindigimizde bir gariplik sezinledik, zira müzik calmiyordu ve yanip sönen isiklar da yoktu. Sonrasinda ögrendik ki iki cesit otobus bulunuyormus, bir tanesi ozel, digeri de devletin. Bu mütevazi otobüs de devletindi. Isin ilginc yani ise ayni güzergahlarda hem özeller hem de devlet calistigi halde farkli fiyat tarifeleri uygulamalari. Tabi özeller daha pahali. Malum isik düzenegi ve ses sistemi belli bir yatirimi gerektiriyor. Bundan sonra karsimiza sadece devlet otobüslerinin cikmasini diledik.
Ella
Ella yolu boyunca hem etrafi seyrettik hem de cevremizdeki ilgiyle bizi izleyen cocuklarla oynadik. Biraz da uyukladik. Otobüs bir ara bizim Harem gibi bir terminalde durdu. Curcuna. Saticilar, otobüsler, kosturan insanlar, kosturan insanlarin yaninda kosturan cocuklar... Irem gidip bir kilo muz aldi yine. Alerji olacagim korkusu ile biraz mirin kirin ettim, ama sonrasinda bu muzlarin hayat kurtaracagini cidden bilmiyordum.
Yine müthis bir doga manzarasi esliginde gidiyorduk. Kiyi seridi ne kadar düzlükse ic kesimler de o kadar daglikti. Selalerin aktigi, maymunlarin yol kenarinda bekledigi bir tirmanis sonunda Ella'ya vardik.
Otobüsten iner inmez yine bir pansiyon sahibi bizi karsiladi. Elinde kartviziti ile. Ama otobüste 
Bildiğimiz çay, Seylan çayı
Ella'da kalmamaya karar vermistik zaten. Cantalarimizi tren istasyonuna birakip biraz etrafta dolanacaktik. Sonrasinda da trenle ya Kandy'e ya da Kandy yolu üzerinde ve oraya 10 dakikalik bir mesafede olan Perdeniya'ya devam edecektik. Adama kalmayacagimizi söyleyerek tren istasyonuna dogru yürüyüse gectik.
Turistlerin ugrak yeriydi. Botanik bahcesi ile ünlü. colombo'dan ayrildigimizdan bu yana hic kahve icmemistim ve artik bu hasrete dayanamiyordum, o yuzden bir cafeye oturduk, en sonunda 200 rupi verip büyük bir husu icerisinde kahvemi yudumlayabildim.
Tren istasyonuna vardigimizda önce saatleri kontrol ettik. Günde 3 sefer vardi. sabah, öglen ve aksam. Memurla konusup kacar saat sürdügünü ögrenince en makulunun saat 1 deki treni yakalamak olduguna karar verdik. Anlamadigimiz bir sekilde 163 km uzakliktaki krallik döneminin baskentlerinden biri olan Kandy'e 8 saatte gidiliyordu, yani böylelikle aksam 9 gibi orada olabilecektik. Nispeten büyük bir sehir oldugundan vardigimiz saatte kalacak bir yer bulabilecegimizi düsünüyorduk.
Gece treni ekspres olmasina ragmen gece 2'de sehre vardigi icin bize uymuyordu.
En sonunda trene bindigimizde yerlerimize oturduk ve seyahatin keyfini sürmeye basladik. Hava kararinca cevreyi seyretme sansimiz kalmayacakti...
Her durdugumuz istasyonda gereginden fazla kaldigimizi hissettigimizde biraz canimiz sikilmaya basladi. Hatta bazilarinda yarim saati buluyordu. Ama kesin bir mola süresi vermek imkansizdi. Anladigimiz kadariyla baska bir trenin gecmesini bekliyor, ardindan hareket ediyordu. Yanindan gectigimiz cay tarlalari, kasabalar karanlikla birlikte kaybolmaya basladi. Yanimizda bir harita olmadigindan dolayi nerde oldugumuzu, kac istasyon kaldigini da bilemiyorduk.
Baktik ki bu duraksamalarla bizim Kandy'e varmamiz gecikecek, büyük bir kasabada inip geceyi orada gecirebilecegimize karar verdik. Ilk istasyonda Irem inip memura oralarda bir pansiyon bulunup bulunmadigini sordu. Geri gelip ancak 500 rupi verip Nuwara Eliya'ya gidersek bir yer 
ve Aslı trene bakar...
bulabilecegimizi söyleyince duraksadim. Burasi da gitmek istedigimiz bir noktaydi aslinda. Bir ayak izinin bulundugu Adam's peak adli verilen bir dorugu vardi. Hiristiyan ve Müslüman inanclarina göre Adem'in ilk ayak izi, Budistlere göre Buda'nin adayi ücüncü ziyaretinde bastigi yer, Hindulara göre ise Siva'nin ayak izi. Ama Tissa'da buranin cok soguk oldugunu söyledikleri icin cesaret edemeyip gitmeyelim demistik. Simdiyse yine tereddüt ediyordum, hem ayirdigimiz bütceyi asacaktik hem de feci üsüyecektik. Riski göze aldik ve trenden inmeyip Kandy'e devam ettik.
Daha kaç saat süreciğini farketmemiştim...
Saatler gectikce ve karanlik da basinca hava iyice sogudu. Pencereyi kapattik, ama daha 15 dakika bile gecmeden pencere düstü. Birkac deneme sonrasinda pes ederek uyku tulumunu cantadan cikarip altina girdik. Her durakta devamli birileri inmeye basladi, vagonda bir süre sonra disi olarak sadece Irem, ben ve muhtemel sivrisinekler kalinca ürkmeye basladik. Bir de adamlarin dik ve bir sure sonra rahatsizlik veren bakislari da eklenince iyice paranoyaya bagladik. Durdugumuz her istasyonda insanlar pencereye yaklasip merhaba diyordu ve bizi izliyorladi. Kendimi hayvanat bahcesinde kafese tikilmis nesli tukenmekte olan hayvanlar gibi hissetmeye ve cevrede "findik, fistik atmak yasaktir" yazisi aranmaya basladim. Kimse ile gözgöze gelmemeye calisarak Irem ile birbirimize odaklandik, uykumuz geldigi halde gözlerimizi kapatmaya cesaret edemiyorduk. Bir istasyonda üstüne 15-16 yaslarinda 10-15 erkek cocugu da vagona binince ve bos bir sürü yer varken 2 tanesi de cantalarimiz oldugu halde gelip karsimiza oturunca belanin bizi buldugunu düsündük. Nitekim bizimle konusma cabasina girdiler. Hic cevap vermemenin daha tahrik edebileceginden korktugumuzdan kisa ve öz cevaplar veriyorduk. Ancak bir tanesi cep telefonundan porno film seyrettirmeye baslayinca hisimla yerimizden kalkip, cocuklu ve uzun sakalli bir müslüman amcanin yan sirasina oturduk. Arkamizdan bir süre bagrindilar kendi dillerinde. Allahtan bir süre sonra uyuyakaldilar ve vagona sessizlik hakim oldu, biz de biraz rahatladik.
Kandy'e vardigimizda gece yarisi olmustu. Istasyon görevlisine gidip nerede bir otel bulabilecegimizi sorduk. Bu saatten sonra oraya gitmek icin taksi bulmanin mümkün olmadigini söyleyince sinirli ama edepli bir sekilde bunun sorumlusunun tren oldugunu, 9 da burada olacagimizin söylendigini belirttim. Adam da bana özür dilercesine bildigini söyleyince sakinleserek istasyonun sabaha kadar acik olup olmadigini sordum. Hayatin nerdeyse 10'da bittigi bu yerde sabaha kadar istasyonun acik olmasi mucize gibiydi. Görevlinin bulunduğu alana yürürken gözümüze carpan restroomda uyumamizin güvenligimiz acisindan bir sorun yaratip yaratmayacagini konustuktan sonra buraya gittik. Uyku tulumlarini cantamizdan cikardik ve oldukca rahatsiz olan tahta banklara uzandik. Uykuya dalmadan evvel en son düsündügüm Isvicre'deki trenlerin asla rötar yapmadiklariydi...'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder