
En sonunda basardik sabahin 7'sinde kalkip yola düsmeyi...
Ella'ya direkt bir otobüs olmadigindan baska bir kasabadan aktarma yapacaktik. Otobüse bindigimizde bir gariplik sezinledik, zira müzik calmiyordu ve yanip sönen isiklar da yoktu. Sonrasinda ögrendik ki iki cesit otobus bulunuyormus, bir tanesi ozel, digeri de devletin. Bu mütevazi otobüs de devletindi. Isin ilginc yani ise ayni güzergahlarda hem özeller hem de devlet calistigi halde farkli fiyat tarifeleri uygulamalari. Tabi özeller daha pahali. Malum isik düzenegi ve ses sistemi belli bir yatirimi gerektiriyor. Bundan sonra karsimiza sadece devlet otobüslerinin cikmasini diledik.
![]() |
Ella |
Yine müthis bir doga manzarasi esliginde gidiyorduk. Kiyi seridi ne kadar düzlükse ic kesimler de o kadar daglikti. Selalerin aktigi, maymunlarin yol kenarinda bekledigi bir tirmanis sonunda Ella'ya vardik.
Otobüsten iner inmez yine bir pansiyon sahibi bizi karsiladi. Elinde kartviziti ile. Ama otobüste
![]() |
Bildiğimiz çay, Seylan çayı |
Turistlerin ugrak yeriydi. Botanik bahcesi ile ünlü. colombo'dan ayrildigimizdan bu yana hic kahve icmemistim ve artik bu hasrete dayanamiyordum, o yuzden bir cafeye oturduk, en sonunda 200 rupi verip büyük bir husu icerisinde kahvemi yudumlayabildim.
Tren istasyonuna vardigimizda önce saatleri kontrol ettik. Günde 3 sefer vardi. sabah, öglen ve aksam. Memurla konusup kacar saat sürdügünü ögrenince en makulunun saat 1 deki treni yakalamak olduguna karar verdik. Anlamadigimiz bir sekilde 163 km uzakliktaki krallik döneminin baskentlerinden biri olan Kandy'e 8 saatte gidiliyordu, yani böylelikle aksam 9 gibi orada olabilecektik. Nispeten büyük bir sehir oldugundan vardigimiz saatte kalacak bir yer bulabilecegimizi düsünüyorduk.
Gece treni ekspres olmasina ragmen gece 2'de sehre vardigi icin bize uymuyordu.
En sonunda trene bindigimizde yerlerimize oturduk ve seyahatin keyfini sürmeye basladik. Hava kararinca cevreyi seyretme sansimiz kalmayacakti...
Her durdugumuz istasyonda gereginden fazla kaldigimizi hissettigimizde biraz canimiz sikilmaya basladi. Hatta bazilarinda yarim saati buluyordu. Ama kesin bir mola süresi vermek imkansizdi. Anladigimiz kadariyla baska bir trenin gecmesini bekliyor, ardindan hareket ediyordu. Yanindan gectigimiz cay tarlalari, kasabalar karanlikla birlikte kaybolmaya basladi. Yanimizda bir harita olmadigindan dolayi nerde oldugumuzu, kac istasyon kaldigini da bilemiyorduk.
Baktik ki bu duraksamalarla bizim Kandy'e varmamiz gecikecek, büyük bir kasabada inip geceyi orada gecirebilecegimize karar verdik. Ilk istasyonda Irem inip memura oralarda bir pansiyon bulunup bulunmadigini sordu. Geri gelip ancak 500 rupi verip Nuwara Eliya'ya gidersek bir yer
![]() |
ve Aslı trene bakar... |
![]() |
Daha kaç saat süreciğini farketmemiştim... |
Kandy'e vardigimizda gece yarisi olmustu. Istasyon görevlisine gidip nerede bir otel bulabilecegimizi sorduk. Bu saatten sonra oraya gitmek icin taksi bulmanin mümkün olmadigini söyleyince sinirli ama edepli bir sekilde bunun sorumlusunun tren oldugunu, 9 da burada olacagimizin söylendigini belirttim. Adam da bana özür dilercesine bildigini söyleyince sakinleserek istasyonun sabaha kadar acik olup olmadigini sordum. Hayatin nerdeyse 10'da bittigi bu yerde sabaha kadar istasyonun acik olmasi mucize gibiydi. Görevlinin bulunduğu alana yürürken gözümüze carpan restroomda uyumamizin güvenligimiz acisindan bir sorun yaratip yaratmayacagini konustuktan sonra buraya gittik. Uyku tulumlarini cantamizdan cikardik ve oldukca rahatsiz olan tahta banklara uzandik. Uykuya dalmadan evvel en son düsündügüm Isvicre'deki trenlerin asla rötar yapmadiklariydi...'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder