24 Ocak 2011 Pazartesi

Kaldırması zor bir doğumgünü hediyesi... MUDUMALAI - HİNDİSTAN

24 Ocak 2011
Doğumgünleri zordur. Özellikle hassas ve duygusal bir insansan. Hatırlanmak istersin. Hayatlarında olduğun için insanların mutlu olduğunu duymak istersin. Sevildiğini hissetmek istersin...
Allahtan facebook var, unutulmayı güçleştiren, sağ üst köşede doğumgünü hatırlatması yapan. Muhtemelen benim doğumgünüm olduğunun ibaresi de 21 Ocak’ı bitirir bitirmez gece 12’den itibaren, yani ayın 22’si olması ile belirdi arkadaşlarımın sayfalarında. Tabi ki tebrikler yağmaya başladı gurur okşayıcı.
İyi ki vardım...
Doğumgünümü kumsalda geçirmek istiyordum. Hatta İrem’le genelde kaldığımız düşük bütçeli pansiyonlardan ziyade daha düzgün bir yerde kalıp güzel bir restoranda doğumgünü yemeği yemeyi planlıyorduk. Ama planlar bazen değişir. Bu sefer de planımız iyi ki değişti diyorum. Doğumgünü sabahı uyandığımda günümü Johnnie’nin cangılında geçirmeye karar verdiğim için ne kadar şanslı olduğumun henüz farkında değildim.
Hala biraz griptim. Ama hem hasta olduğum hem de doğumgünüm olduğu için özel ilgi görmek çok hoşuma gidiyordu. Londra’da yalnız geçirdiğim, ateşim çıktığında bana çorba yapacak kimse olmadığı için ağladığım günler gibi hiç değildi. Kardeşim olarak gördüğüm, yola birlikte çıktığım dostum mutfakta benim için pasta yapıyordu. Yolumda karşıma çıkan ve canlılara olan sevgisi ve şefkati ile beni büyüleyen Johnnie ise akşam yemeğinde yiyebileceğimiz ekmeği yoğuruyordu. Öğlene bir de Johnnie’nin Bangalore’den arkadaşları gelecekti. Polonyalı bir kız ve kızın arkadaşı olan bir çift.
Müthiş bir doğumgünü kahvaltısı yaptık. Türk usulü. Hasta olduğum sürece Johnnie’nin cangıl kedisi Pepper hep kucağımda idi, misafirler gelinceye kadar da kucağımdan kalkmadı.
Polonyalı Ula, 22 yaşlarında ‘harbi hatun’lardan biriydi. Dünyayı tek başına gezen, Johnnie’ye gelirken eyalet sınırında polis çevirmesinde arabadaki içkileri almakla tehdit eden memurun kendisine ‘bebek’ demesi üzerine ‘siktir’i çekebilen, deli dolu, birkaç aydır da Bangalore’deki bir firmada işletme üzerine staj yapan bir kız. Birlikte geldiği Hintli çift de, bu güzel insanın arkadaşları olabilecek nitelikte açık fikirli, sevimli, sohbeti zevkli idi.
Kendimizi ev sahibi gibi hissediyorduk. Herşeyi bize soruyorlardı; tabaklar nerde, çatallar nerde, suyu nerden doldurabiliriz, filler ve kaplanlar gece eve kadar geliyorlar mı... Ev sahibi gibi hissetmek güzeldi.
Gece yaklaşınca beraberlerinde getirdikleri Kerala usulü yoğun baharatlı balıklardan yedik. İçimiz ve ağzımız yana yana... Pasta kesildi, tuttuğum dileğe konsantre olmuş şekilde 10 dakika süren bir mum üfleme seremonisi eşliğinde.
Telefonum devamlı elimde idi. Birileri arar diye. Beklediğim telefonlar da geldi.
Güzel hayaller kurarak uykuya dalmak üzereyken insan hayatındaki trajediler geldi aklıma. Doğumgünü ve bir yaş daha ‘büyüme’ etkisi herhalde. Sonrasında da Johnnie...
Bu güzel insan, 35 sene boyunca aynı yastığa kafayı koyduğu ve çok sevdiği eşi tarafından defalarca aldatılmış, defalarca da onu affetmişti. En sonunda 6 Ocak’ta resmen boşanmış ve hayata geri dönmüştü. İşin umut dolu kısmı, içinde hala o kadar büyük bir sevgi vardı ki, insanlara bunu vermekten çekinmiyor ve korkmuyordu. Taj Mahal’i daha ziyaret etmemiş olmasının nedeni orayı elinden tutup götüreceği, o romantik havayı birlikte soluyacağı bir kadının hayatında olmamasıydı. Kafasını omzuna dayacağı, kollarında şefkat bulacağı ve hayatının sonuna kadar birlikte yaşayacağı o özel kadını arıyordu. En güzeli ise bunu dile getirerek karizmayı bozmak gibi bir kuruntusu yoktu. Herşeyi ile ortada ve dürüsttü. Hayattan tek beklentisi sevgisini , kalbini verebileceği, kalan günlerini birlikte geçirebileceği biriydi.
Kaç yaşında olursa olsun bir insanın hayata yeniden başlayabileceğinin ve gelecekten de umut dolu sözedebileceğinin canlı kanıtıydı. Evet, hayat haksızlıklarla doluydu. Ama bunların karşısında insanın iki seçeneği var, ya ‘kendine acır’ ya da ‘hayata güvenerek yoluna devam eder’.
Her zaman ilk kategoride yer almış bir insan olan ben, doğumgünümden bir gün sonra garip geçen bir gece ve yarım saatte diktiğim 5 duble viskinin ardından, gözlerimi sabahın 5’inde açıp yataktan fırladığım gibi verandaya attım kendimi. Değil ev ahalisi, doğa bile uyanmamıştı. Uyku tulumuma sarınıp elimde sigaramla günün doğuşunu kuş cıvıltıları eşliğinde izlemeye başladım. Gün yavaş yavaş doğarken içimdeki huzurun gitgide arttığını hissediyordum. Gün, yine yola düşme günüydü. Hayata ve bana getireceklerine inanma günüydü.
Bileğimdeki Fatma’nın elinin olduğu bilekliğe baktım bir süre. Yola çıktığımdan bu yana hiç çıkarmamıştım bunu kolumdan. Artık bilekliğin benim için anlamı bitmişti, hediye olarak verildiğindeki o güzel, dostane, saf ve en önemlisi de iyi niyetli düşünceler bir şekilde yitirilmişti, çok uzaklarda da olsa yaşanılan bir kırgınlığın sembolü haline gelmişti. Daha fazla üzerimde taşıyıp taşımamak adına bir karar vermek istiyordum.
Çıkarıp atmam ve bu bileklikten kurtulmam yine bir ‘kendime acıma’ hareketi olacağını düşündüm bir an. O yüzden daha iyisini yaptım ve kendime söz verdim; bu bileklik bana bu sabahı anımsatacaktı bundan sonra; ‘yolumda’ daha birçok çirkin insan karşılaşacağımı, ama her zaman karşıma Johnnie gibilerinin de çıkacağını artık bildiğimi, hayata ve bana getireceği sürprizlere inandığımı, dünyaya iyimser, umut dolu ve en önemlisi de sevgiyle baktığımı hissettiğim bu muhteşem sabahı hatırlatacaktı.
Herşey ve herkes değişmişti benim için. Bir gecede. Yolun beni yavaş yavaş değiştirdiğini fark ediyordum. Yol, hayat yolumda başıma gelenler ve yaşadıklarımla baş etmemi kolaylaştırıyor ve beni çok güçlü kılıyordu. Fakat bu garip gece beni özellikle farklı değiştirmişti. Yolumun açık olduğunu, güzel insanların beni beklediğini biliyor ve hayata güveniyordum artık.
İyi ki yaşıyordum, iyi ki buradaydım ve iyi ki vardım.
Düşüncelerimi doğrularcasına, Johnnie arkamdan gelerek omzuma dokundu ve benim için hazırladığı Hindistan’ın en iyi kahvesinden bir fincan uzattı. Cangıl kedisi Pepper da kucağımda kendine yer hazırlayıp uykuya daldı.
Çok güzel bir sabahtı ve sıra Kochi’yi, Allepey’i ve Varkala’yı ziyaret edeceğimiz Kerala eyaletine gelmişti...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder