Kochin |
Sabah 5’te varınca insanın doğal olarak konuşmaya
pek hali olmuyor. Dolayısıyla hemen sızdık. 9 gibi uyandığımızda hem yolculuğun
hem de az uykunun verdiği sersemlik vardı üzerimizde ama yine de keşfedeceğimiz
bir şehir olmasının verdiği heyecanla kendimizi sokaklara attık.
Evde Hamad ile birlikte Zülfü de kalıyordu. Her
ikisi de Hindistan’ın iyi ailelerinden gelen, temiz, eli düzgün, işinde gücünde
olan insanlardı. Sabah Hint kahvaltısı etmek için bir otelin restoranına
gittik. Herşeyden tatmamız için bir sürü şey ısmarladılar, biz de ellerimizle
mercimekten yapılan dosaya, idliye daldık.
Ertesi
sabah Backwaters turu yapmak için Allepey’e geçmek istediğimizden burada tek
bir günümüz vardı ve görebileceğimiz herşeyi görmek istiyorduk. Kahvaltıdan
sonra bizi Fort Cochin’e giden teknelerin olduğu iskeleye bıraktılar.
İstanbul’daki şehir hatları vapurları misali burada da tekneler vardı adalar ve
ana kara arası. 10 dakikalık bir yolculuk sonrasında Fort Cochin’e vardık. İlk adımda bizim İstanbul’daki Prens Adaları’nı anımsattı. Tabi faytonsuz olanından. Kerala eyaleti, Hindistan’ın Kominizm ile yönetilen 2 eyaletinden biriydi. Güncel hayatta diğer eyalettekilerinden hiçbir farklılık yoktu. Sadece daha düzenli ve organize görülüyordu. Yolda, yaya kaldırımı bile vardı. En çok hoşuma giden de bir yere olan mesafeyi gösteren trafik levhalarındaki o yere gelindiği takdirde ‘0’ km olarak göstermesi oldu.
Dev balık ağları |
Bir süre bu balıkçıları izledikten sonra yolumuza devam etmeye karar verdik. Deniz kenarından biraz yürüdükten sonra içerilere doğru girdik. Karşıma en sevdiğim çiçeklerden Hibiscus çıktı. O kırmızı açmış kocaman çiçekleriyle yine muhteşem gözükünce dayanamadım ve bir tanesini koparıp saçlarıma taktım. Yürüdükçe insanların bana bakıp gülmesi üzerine durumda bir tuhaflık olduğunu sezinledim. Fort Cochin’in ünlü katedraline girdiğimizde orada görevli bir Hintli kadın beni en sonunda uyardı. Meğerse bu Hibiscus çiçeğini kim kafasına takarsa, ona herkes deli gözü ile bakıyormuş. Bir nevi bizdeki huni yani. Peki dedim, doğru söze ne hacet, boşa değil onca sene her gördüğümde bu çiçeklere yapışıp saçıma iliştirmem. Desinler, değişemem!
Ardından Yahudi mahallesine gittik. Burada birçok antika dükkanı vardı. Muhteşem ve gerçekten de çok pahalı parçalarla doluydu. Her dükkanın içinde de küçük bir cafe veya restoran bulunuyordu. Fiyatları el yakan cinsinden. Durum böyle olunca birer paket bisküvi alıp iskeleye gittik. Güya Hamad’lara akşam yemek pişirecektik ama yine bisküviyi fazla kaçırdığımdan dolayı ne yemek yapacak ne de yiyecek halim kaldı. Zaten İrem de biraz grip gibiydi. Sıra ona gelmişti.
Yahudi Mahallesi |
Birkaç bara uğrayıp birkaç şey içtikten sonra eve
dönüp İrem ile kelimenin tam anlamıyla bayıldık. Ertesi gün Hindistan’a
gideceğimizi söylediğimiz herkesin bize bahsettiği, uğramadan gelmeyin dediği
Uzakdoğu’nun Venedik’i olan Backwaters’ı görmeye gidecektik...
Kochin |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder