26 Mart 2011
İnanılır gibi değildi ama Kolkata Hindistan’da gördüğümüz en düzenli ve en modern şehirdi. Avrupaiydi. Sokaklar temiz, insanlar daha moderndi. Sabah Kolkata’ya vardığımızda bizi misafir edecek Aditya’ya gitmeden evvel Tayland konsolosluğuna gittik. Normalde bir aylık vize havaalanında veriliyordu, ama gitmeden evvel aldığımızda 2 aylık isteme şansımız olduğunu öğrendiğimizden dolayı Kolkata’daki konsolosluğa başvurmaya karar vermiştik. Kuyruksuz, sorgusuz ve sualsiz 2 aylık vizemizi aldık. Hem de çift girişli olduğu için 2 ay sonra Tayland’dan çıkıp tekrar giriş yaparsak 2 ay daha kalabildiğimizi öğrendik. Büyük rahatlıktı.
Kolkata’da fazla turist olmadığından Aditya şans eseri bizi yolda gördü ve evine getirdi. Salsa hocasıydı. Stüdyo olarak da kullandığı evinin bir duvarı boydan boya ayna kaplıydı. Kendimizi aynada görmek gayet tuhaf geldi. Yorgun gözüküyorduk. 3,5 ay sonunda kendimizi cidden yorgun hissediyorduk...
| Hintliler tatlı sever.. hem de çok |
Kolkata’da geçirdiğim zaman boyunca 3,5 aylık Hindistan gezimi düşündüm. Çok zorlandığım anlar geldi aklıma. Fakirlik, koku, pislik, rikşalar, dilenciler, kalabalık, normal insanların bile beyazsın diye senden para istemesi, gözlerin devamlı üzerinde olması... Chennai’ye indiğimdeki terk etme isteği... Ama ardından gelen alışma süreci, benimseme ve Hindistan’ın içimde büyümesi, herşeyiyle. Dişsiz teyzelerin merhaba diyerek gülümsemesi , küçük çocukların devamlı el sallaması, rikşa şoförlerine kızdığını anladıklarında ‘özür dilemeleri’, doğası, guruları, o 3 milyon insancıl tanrıları, fulya kokuları, otobüslerdeki onca kalabalığa, korna seslerine ve şoförlerin deli gibi sürmelerine rağmen şikayet etmemeleri, tren istasyonda yerlerde yatmaları...
Kolay bir ülke olmadı benim için. Fazlasıyla
mücadele gerektirdi, her sokağa adımımı attığımda ‘neden buradayım ki’ diye
sorguladım kendimi. Ama yine de terk etmedim, terk edemedim. Hindistan’da
yolculuk bir yandan kendi içimdeki yolculuğa götürdü beni. Hiç fark etmeden ve
hiçbir zaman ihtiyacımın olduğunu düşünmediğim. Biliyordum ki bu yolculuğu
herkes yapıyordu. Gördüğümüz, bildiğimiz herşeyden farklıydı, alışık olduğumuz
kalıplardan, tutumlardan, düşünce yapılarından. Toplum içindeki bireylerden
rengim dışında da farklıydım. Farklılık önce kınama, ardından sorgulama ve en
sonunda da kabullenmeyi getirmişti. Farklılık, aynı şekilde kendimi sorgulamama
da neden olmuştu. Topluluğu ve kültürü olduğu gibi kabullenince de kendimle,
dış dünyayla barışı ve dolayısıyla da sevgiyi getirmişti. Sadece benim böyle
hissetmediğimi biliyordum. Herkes bu yoldan geçiyordu, hatta defalarca. Bu
yüzden insanlar buraya devamlı geliyordu, kendilerine kendilerini hatırlatmak
amacıyla. Yolun sonuna gelmiştim. Ama birgün buraya döneceğimi biliyordum. Kaçınılmazdı. Hem daha görmek istediğim birçok yer vardı hem de benim de zamanı gelince bir ‘hatırlatma’ya ihtiyacım olacaktı.
Fakat öncesinde daha yolum vardı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder