18 Mart 2011 Cuma

Ve en sonunda Ganj Ana bize kucağını açtı...RISHIKESH - HİNDİSTAN

18 Mart 2011
Ayrılıklar yolda olunca pek üzücü olmuyor sanırım. Geoffrey’nin gitmesi ile çok daha büyük bir boşluğa düşeceğimi düşünüyordum. Bir buçuk ay boyunca Chennai’den Delhi’ye tek başıma yaptığım tren yolculuğu dışında hemen hemen her anımızı birlikte geçirmiştik. Sevgilinin dışında çok da iyi arkadaş olmuştuk. Belki psikolog olması belki de doğasındaki sakinlik, huzur ve sevgi bulunması nedeniyle rahatlıkla iletişim kurduğum, konuşmaktan usanmadığım ve açık olduğum nadir insanlardan biriydi. Tabi bir de minnet vardı. Bir ay boyunca benimle hastane hastane gezip bana bakmıştı. Hayatımda hiçbir drama yaşamadan sürdürdüğüm bir ilişki olmuştu ve şaşırmıştım. Bunun nedeni karşımdakinin Geoffrey olmasından mı kaynaklanıyordu yoksa yolumda cidden değişmiş miydim bilemiyordum. Ama şu bir gerçekti ki tüm yaşadığım kalp kırıklıklarını unutturmuş, sadece olan bitenlere gülüp geçmeme vesile olmuştu. Ancak daha hayatta yaşaması gerekenler vardı, benim çoktan yaşadığım ve bıktığım. O zaman belki tekrar...
İrem ile istasyonda buluştuğumuzda Rishikesh’e Haridwar üzerinden gitmemiz gerektiğini ve Haridwar treninin rezervasyonun da şehrin diğer kısmındaki istasyondan yapıldığını öğrendik. Kocaman çantalarımız sırtımızda metro ile diğer istasyona 20 dakikalık bir yolculukla vardık. Ancak bu sefer öğrendik ki işlemimizi meğerse geldiğimiz istasyondan yapmamız gerekiyormuş. Doğal olarak bizi yanlış yönlendiren Turizm Ofis’teki memur bizden ağır bir küfür yedi. Bir de üstüne üstlük gece treninde sadece 4 kişilik yer kalmış. Haldur huldur tekrar döndük, acayip bir kuyruk vardı ki İrem bizi yanlış yönlendiren memura gidip bağırıp çağırdı. Ben de arkasından bacağımdaki bandajı göstererek bizi neden bu kadar yürüttüğü konusunda İrem’e destek çıktım. Bu sefer hemen biletlerimizi ayarladı. Akşama bilet bulmuştuk ve Delhi’den gidebiliyorduk. Pek mutlu oldum!
Bagajlarımızı istasyondaki emanete bıraktık ve şehre geri döndük. Elimizdeki kitapları, Tayland rehberi ile değiştirmeyi planlıyorduk. Türkiye’den 60 TL verip aldığımız, Delhi’deki sahaflarda aynısının en fazla 20 TL’ye satıldığını öğrendiğimiz, tekrar satabilmek ya da takas edebilmek için üzerine tek bir çizgi bile çizmediğimiz Hindistan rehberi kitabı malesef Sadhana’da İrem’in odadan yürütülmüştü. O yüzden sadece romanlarımız vardı, onlardan da bir tanesini kabul ettiler ve Tayland rehberi için üzerine para istediler. Toplamda 400 rupiye rehberimize kavuştuk. Artık Tayland için hazırlanma vakti geliyordu...
Gece olup trene bindiğimizde kompartımanda 2 İsrailli ve de bir İspanyol bulunuyordu. Hepimiz Rishikesh yolcusuyduk. İspanyol çocuk 7 senedir Hindistan’da yaşıyormuş. Yazları sadece İspanya’ya gidip yaptığı takıları, aksesuarları, çizimleri satıyormuş. İsrailli kızlar da bizimle aynı tarihlerde gelmişler ve ülkeyi geziyorlarmış. Çok komik bir şekilde Türk olduğumuzu söyleyince İsrailli kızlarda bir gerilim hissettim. Malum bir sene evvelinde yaşanan İsrail – Türkiye krizi onları bizden daha fazla etkilemiş. Ama sonrasında aramızdaki buzlar eridi.
Kronikleşmeye başlayan yorgunluğumun etkisi ile hemen uyumak istedim, ranzaları açtık. O sırada bir asker geldi. Bize çantalarımıza sahip olmamız gerektiği konusunda yarım saat nutuk çekti, etraftaki tehlikeli insanlardan bahsetti. Kuzey’in daha tehlikeli olduğunu duymuştuk, ama yine de rahattık. Amcam ama, sabaha kadar kolunda tüfekle bizim başımızı bekledi. Hayatım boyunca hiç bir fedaim olmamıştı, kısmet Hindistan’aymış...
Geceyarısı bir gürültü ile uyandığımda 40’lı yaşlarda bir İngiliz ailesi ile karşılaştım. Kompartımandaki boş yataklara yerleşmeye çalışıyorlardı. 3 küçük çocuklarıyla. Sabah uyandığımızda muhabbet etmeye başladık. 6 aydır Hindistan’dalarmış. Her yeri gezmişler. Çocuklarla ne kadar zor olabileceğini düşünemiyorum, ama sonuçta bir çocuğum olmadığı için. Gayet mutlu gözüküyorlardı. Özendim.
Haridwar’a geldiğimizde 1 saat uzaklıktaki Rishikesh’e gitmek için vikram almaya karar verdik, İsrailliler ve İspanyol’la birlikte. Vikramlar, rikşalardan daha büyükçe dolmuşlardı. Tren çıkışında o kadar çoklardı ki bir noktada bizim yüzümüzden şoförler kavgaya tutuştu. En sonunda bir tanesine bindiğimizde hepimiz yorgunluktan sessizliğe gömüldük.
Ganj
Ama Rishikesh’e geldiğimizde tüm yola değdiğini gördüm. Tam ortadan Ganj akıyordu. Ganj Ana. Tanrıçaları. Hindistan’ın en büyük nehri. Gördüğümüz anda buraya sadece 2 gece ayırdığımız için pişman oldum. Gerçi yine de en fazla 3 gün kalabilirdik, zira Tayland’a geçmeden evvel Varanasi’ye uğramamız gerekiyordu ve Tayland vizesini önceden almak istediğimizden Kalkota’da da konsoloslukta zaman geçirecektik.
İsrailliler ve İspanyolla yollarımızı ayırıp pansiyon bulmak üzere sadece yayaların ve iki tekerlekli araçların geçebildiği köprüden nehrin diğer tarafına yürürken ve ‘Aaa ne güzelmiş’ diye haykırırken arkamızdan Türkçe olarak ‘Hoşgeldiniz!’ diyen bir ses duyduk. ‘Aman Allahım bir Türk!’ Aylardan bu yana İrem dışında bir Türk ile konuştuğum için fazlasıyla heyecanlandım.
Rishikesh
Onur, 20 gün evvel buraya gelmiş, birkaç defa ayrılmayı deneyip istasyondan geri dönmüş aslen Mersin’li... Üniversiteyi İstanbul’da okumuş, sonrasında da bir inşaat mühendisi olarak senelerce de Rusya’da yaşamış. Bize kaldığı pansiyonu gösterdik, doluymuş, yol üzerinde birkaç pansiyona daha baktık ve hepsinin dolu olduğunu görünce nefes almak için Onur’un oturduğu ve anladığım kadarıyla bayağı zaman geçirdiği küçük kafeye gittik. 
Sadece 8 kişilik bir masası vardı, ama çok şirindi. Herkes herkesle konuşuyordu. Hemen diğer insanlarla da tanıştık. İspanyollar, Fransızlar, rastalılar, ermişler, erme yolunda sabırla ilerleyenler...
Yoganın doğduğu kent olan Rishikesh’te her türlü yoga, meditasyon dersi verilen birçok aşram bulunuyordu. Ayrıca bu aşramlarda konaklama da yapılabiliyordu. Onur, oda bulabileceğimizi düşündüğü bir aşram önerdi. Oraya gittiğimizde check out zamanını beklememiz gerektiğini söylenince aşramın hemen önündeki sahile gittik. Ganjı seyrettik. Çantalarımızı bıraktığımız yerde 2 tane roman bulduk, ihtiyacımız olan boş zamanlarda okuyabileceğimiz kitapları yol karşımıza çıkarmıştı. Ne var ki check out zamanında kimse oradan ayrılmadı. İrem çevreye gidip başka bir otel buldu en sonunda. Oraya gittiğimizde kendimizi yatağa attık ve bir süre uyuyup kendimize geldik.
Ganj manzaraları
Ertesi sabah uyandığımızda daha enerjiktik, bir gün evvel oturduğumuz kafeye dönüp kahvaltımızı ettik. Yolda İrem Sadhana’dan tanıdığı Amerikalı Danny’i gördü, o da bizimle geldi. Hep beraber kahvaltı sonrasında daha önceden methini duyduğumuz Brezilyalı guru Prem Baba’nın konuşmasını dinlemeye gittik.   
Konuşmanın yapıldığı aşrama vardığımızda salondan gelen müthiş bir müzik duyduk, fazla sözü olmayan, herkesin eşlik ettiği, gitar ve vurmalıların birbirleriyle ahenk içerisinde dile geldiği... Huzurlu... Guru gelinceye kadar ve hatta geldikten sonra da bir süre müzik devam etti. Prem Baba en sonunda konuşmaya başladı. Konuşması neredeyse 2 saat sürdü, kendini tedavi etmenin, mutluluğu yakalamanın hakkındaydı. Konuşmayı Portekizce yapıyor, yanındaki asistanı da simültane tercüme. İşin içinde başka bir dilden tercüme olunca etkileyiciğili bir nebze azalıyordu sanki. Ama yine de birçok takipçisi, seveni, hayranı, müridi vardı.
Ganj manzaraları
Konuşma sonrasında aşramın içinde turlarken İrem ‘Aa ne şirin böcekler, çiçekler ve maymunlar’ derken bir maymun tarafından saldırıya uğradı. Allahtan tam zamanında kaçtığı için zarar veremedi. O gün öğrendik ki maymunların irice olanlarıyla asla gözgöze gelmemek gerekirmiş, bunu tehdit olarak algılayabiliyorlarmış.
Öğle yemeğini de orada yedik. Hem de sıcak yemek. Sebzeli ve chapatili. O kadar lezzetli geldi ki kendimi devamlı tabak doldururken buldum.
Bir sonraki gün de aynı rutini gerçekleştirdik, tek farkla, bu sefer Prem Baba tarafından kutsandım...
Ölü yakılan ghat
Rishikesh’i terk etmeden evvel de son olarak Beatles’ın ziyaret edip bir süre kaldıkları aşrama gittik. Tam Ganj’ın yanında, muhteşem bir ormanın içerisindeydi. Orada ben de bir zaman geçirseydim, en sonunda şiir bile yazabilirdim. Ama artık kullanılmıyordu, terk edilmiş bir halde sadece ‘Beatles aşramını görmeye gelen’ ziyaretçileri ağırlıyordu. Tabi giriş paralı, para Orman Bakanlığı’na gidiyormuş bekçinin söylediğine göre..
Rishikesh
Önümüzde 20 saatlik bir tren yolculuğu vardı. Onur ve Onur’la birlikte tanıştığımız bir sürü insan kalmamız için çok dil döktü. Holi Bayramı, yani renkler bayramı vardı. Kutlamak için de insanlar birbirlerine renkli tozlar, sular atacaklardı. Ortalık rengarenk bir savaş alanına dönecekti. Onur hatta  bu bayramda insanların çok fazla içki içtiklerini dolayısıyla da Varanasi’nin özellikle yabancı hatunlar için çok tehlikeli olacağını, o yüzden gitmememiz gerektiğini söyleyip durdu. Hatta en sonunda biz de ikna olup biletleri değiştirmek için acentaya kadar gittik. Ancak öğrendik ki bizim varacağımız saatte tüm eğlenceleri bitmiş, insanlar sakinleşmiş olacakmış.
Haridwar istasyonuna gitmek için ya rikşa ya da vikram bulmamız gerekiyordu. Vikram, rikşaların büyükçesi ve dolmuş gibi çalışan bir toplu taşıma aracıydı. Yolumuzda bir tane vikram gördük ve oraya oturduk. Bizim dışımızda büyük bir aile de vardı, toplamda 7 kişiydik ve gitmemiz gerekiyordu. Ama vikram şoförü inat edip 1 saat sadece bir insanın daha binmesini bekleyince, kavgalar, bağrışmalar eşliğinde hepimiz indik. Biraz daha yürüdük, en sonunda başka bir tane bulduk.
Zor ve çok uzun bir yolculuk olmasına rağmen yine de Varanasi trenimize yetiştik...
 

Beatles'ın kaldığı aşram

 

 

 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder