Kompartman arkadaşlarımız |
Rajasthan eyaletine girdiğimizde çoktan gece olmuştu. Trende en zevkli zaman öldürme hareketi olan bilgisayarımda film izleme seremonisini başlattığımda yine içimden ‘yaşasın, bir bilgisayarım var’ adlı şükran duamı okudum.
Sabah gözlerimi açtığımda Geoffrey çoktan uyanmış, kitabını okuyordu. Jaisalmer’e daha 4 saatimiz vardı. Kompartımanı paylaştığımız aile kahvaltılarını yapıyordu. Dal (mercimekten yapılan bir yemek) yanında rotti. Güneyde insanlar genelde her öğün pilav yerken kuzeyde ekmeği tercih ediyorlardı. Ekmek derken rotti, chapati ve nan’dan bahsediyorum tabi ki, Fransız bagetlerinden, sandviç ekmeklerinden değil. Aile ile yine bir fotoğraf seremonisi yaşadıktan sonra vagonun kapısına gidip oturduk ve sigaralarımızı yaktık. Fazla bir insan kalmamıştı trende, kalanlar da artık Geoffrey’nin kankalarıydı. Uçsuz bucaksız bozkırları seyrettik uzun bir süre.
Jaisalmer’e vardığımızda tren istasyonunun mimari güzelliği ile tezat oluşturan bir curcunanın içinde bulduk kendimizi. Ellerinde pansiyon broşürlerini dağıtan bir sürü görevli, koskocaman tüfekleriyle birçok asker ve tabi ki ’20 rupi’ diye bağıran rikşa şoförleri.
Jaisalmer sokakları |
Birkaç otel gezip istediğimiz gibi kale manzaralı, kocaman bir oda bulduk. Şark köşesi misali Moğol kemerli penceresinin önünde küçük bir divanı bile vardı.
Jaisalmer Kalesi |
Kale içi |
Muhteşemdi. Binalarda kullanılan taşların kum renginde olmasından dolayı Altın Kale olarak da anılan bu yerin mimarisini Mardin’e benzettim. Küçücük sokakları, Cen tapınakları, sarayı, cumbalı evlerinin yanısıra tepede olması nedeniyle de tüm şehri gören bir manzarası vardı. Tabi turistik bir yer olduğundan sıra sıra hediyelik eşya satan dükkanları, teraslı restoranları, internet kafeleri, ‘biraz para harcamaya ne dersiniz?’ ve ‘gelin dükkanıma bir bakın’ diyen satıcıları, bu küçücük şehirde neden ihtiyaç duyulur diye düşündüren rikşaları da bulunuyordu.
Kale içi |
Akşamüzeri gün batımına doğru biralarımızı alıp odamıza döndük. Pondicherry’de aldığımız 1 şişe biraya burada 2 katı para ödedik. Malum yeni bir eyalet ve her eyaletin kendi içerisindeki kurallar. Burada alkollü içeceklere uygulanan vergiler çok daha yüksekmiş. Gerçi alkol bulduğumuz için şanslıydık. Hindistan’ın birçok şehrinde alkol genelde yasak.
Soğuk bira, özellikle de antibiyotiklerden ötürü 1 ay boyunca hiç içmediğim düşünülürse çok iyi geldi. Gerçi Delhi’deki doktor yine önlem amacıyla bana antibiyotik vermişti ama daha kullanmaya başlamamıştım. Bira ve kale manzarası terapisinden sonra akşam yemeği için şehrin içindeki bir restorana gittik. Canlı müzik vardı, tabla ve sitar...
Çölde, müritlerimle :) |
Tapınak gezimizin ardından en eski Rajasthan saraylarından olan 1500’lerde yapılmış Rajmahal’i de ziyaret ettikten sonra çöle gitmek üzere saat 3’te turizm ofisinin önüne gittik. Beraber gideceğimiz gruptan insanlar gelmeye başladı. Jipe bindiğimizde 10 kişiydik; 2 Alman kız, Hollandalı 28 yaşlarında bir çocuk , İngilizce hiç bilmeyen yaşlı bir Fransız, bir Arjantinli çift, 2 Hintli adam, tanıştığım en iyi İngilizce konuşan Fransız Geoffrey ve ben.
Gün batımına kadar orada oturduk, güneş ısısını iyice kaybettiğinde artık kum tepelerinin üstüne geçip manzarayı izleyelim dedik. Tepeye çıktığımızda gün batımını izlemeye gelen yüzlerce insanın olduğunu görünce iyice keyfim kaçtı.
Hava kararmaya başlayınca develerimize atlayıp jipe gittik. Jaisalmer’e geri döndüğümüzde hep beraber yemek yedik.
Göl |
Trenimiz gece 11’de kalkıyordu. Sabah 5’te de orada olacaktık. Tüm günü orada geçirip ardından gece yine trene binip Delhi’ye dönecektik. Tren saatine kadar Jaisalmer’in sokaklarında oyalandık, şehri son bir kez turlayıp yine mimarisine hayran kaldık. Gece trene bindiğimizde kaldığımız kompartımanda sadece Fransızların kaldığını görünce sahneyi Geoffrey’e bırakıp doğrudan uyumaya gittim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder