2 Ocak 2011 Pazar

Ve Aslı Chris ile karşılaştı... GOA - HİNDİSTAN

2 Ocak 2011
Yeni yıl sabahı her ne kadar beklediğimin tam tersi olarak geceden kalma bir halde kalkmış olmasam da, yine de bir garip hissediyordum kendimi. Gerçi hep 1 Ocak günü böyle hissetmişimdir senelerdir, biraz hüzünlü. Uyandığımda İrem’in notunu buldum yanımda, erken kalkmış ve plaja inmiş. Onun yanına gitmek yerine yakınlardaki bir cafeye gidip yazmak istedim. Zaten yarım saate kadar yanıma geldi. O da meğerse kötü hissederek uyanıp kendini dışarı atmış. ‘Yolda olanlar’a göre evde çok fazla kaldığımızdan can sıkıntısı yaşadığımıza hüküm verip çevreyi gezmeye karar verdik.
Gündüz gözüyle henüz hiçbir plajı görmemiştim. O yüzden Vagator ile başladık. Vagator’un küçük ve büyük olmak üzere iki koyu vardı. Kumsalda birçok cafenin sıralanmış olduğu küçük Vagator ile başladık. Dalgalar o kadar büyük değildi, ama yine de yüzmek zordu. Bir an önce denize girmek ve deniz suyunun sivrisinek ısırıklarımın kaşıntılarını tedavi etmesi için sabırsızlanıyordum. Zira kaşınmaktan artık her yerim kabuk kaplamıştı. Gerçi ilginç olan gündüzleri hissetmiyordum ama geceleri uyurken kendimden geçercesine kaşınıp, sabah her yerime kan bulaşmış şekilde uyanıyordum. Biraz deniz, biraz güneş, cafede birer lassi içerek ilk plaj keşfimizi sonlandırdık. Kumsalın arka tarafına kovuşlanmış Hintlilerin mangal yaktıkları, çılgın müziklerin eşliğinde yeni moda Apaçi dansları yaptıkları pazar pikniklerinin ortasından geçerek Anjuna’yı keşfetmek üzere yola çıktık.
Anjuna’ya evden bir saatlik yürüyüşten sonra ancak varabildik. Malum hala hazır değildik motor kullanmaya, o yüzden tabanvay olarak mesafeleri kat ediyorduk. Gerçi minibüsler vardı ama yürümeye alışmış sırt çantalılar olarak bunu bir seçenek olarak görmedik.
Gündüz gözüyle plaj daha büyük geldi bize. Sri Lanka’dan alışık olduğumuz satıcılar devamlı yanıbaşımızda bitiyordu. Hatta içlerinden bir tanesi ile arkadaş bile oldum. Takı satan ‘Sunita’. Adını önce Anita dedi, çünkü Sunita ismi Hindistan’da çok yaygınmış, o yüzden pek sevmiyor ve kullanmıyormuş. Taş çatlasa 13 yaşında çok güzel bir kız çocuğuydu, kendinden küçük bir erkek kardeşi varmış bakmak zorunda olduğu. Yani aslında gerçek yaşam, sadece zenginlerin hüküm sürdüğü ve insanların sadece ‘aşk’ için üzüldüğü ,Hollyood’da bile yılda sadece 700 üretilirken 1000 filmin üretildiği Bollywood dünyasından çok farklıydı. Sadece renkler gerçeği yansıtıyordu. Grilerin, siyahların pek yeri olmadığı kıyafetlerdeki renk cümbüşünün gökkuşağı ile yarıştığı Hindistan’ın Bollywood dünyasıyla aynıydı. Sunita, neden güneşlendiğimle çok ilgilendi, esmerliği sevdiğimi söylediğimde buna inanamadı. Üzerindeki genelde bekar genç kızların giydiği şalvar kamiz’in güneş görmeyen kolunun üst kısmını göstererek kendi renginin aslında açık olduğunu, ama güneş altında çalıştığı için hemen karardığını ve bundan da hiç hoşlanmadığını söyledi. Neden diğer Hintli kadınlar gibi sari giymediğini sorduğumda ise bana bu kıyafeti sadece evlilerin giydiğini, çünkü bebek emzirmenin bu sariler içinde daha kolay olduğunu söyledi. Tabi kendisinin de varmış, genç kızların özel günlerde giyilmesine izin verilenlerden. Yüzme bilmediğini söylediğinde de etrafa baktım ve gerçekten de hiçbir Hintli kadının yüzme bilmediğini gördüm. Denize girerken eşlerinin kollarından tutuyorlardı ve hiçbiri de mayo giymiyordu. Erkekler ise koyu renkli donlarla denizdeydiler, beyaz donlarla denize girmeleri halinde nasıl bir görüntünün ortaya çıkacağı hayalgücümü bile zorluyordu. Sunita, tüm tezgahını önüme döküp beğendiğim bira açacağının fiyatı hakkında ortak bir noktaya varamayınca yanımızdan ayrıldı.
Kot pantolonla dolaşan Hintli adamlar dikkatimi çekti, ellerinde ise teknolojinin video, fotoğraf çekmesine olanak verdiği cep telefonları ile... Televizyonda haberlerde sık sık rastladığımız bir görüntü aklıma düştü; bir defile haberidir, ellerindeki telefonlarla frikik verme olasılığı ile mankenleri kameraya çekmek için nefessiz bekleyen yurdum insanlarını hatırladım bir anda. Ancak burada pek frikiği beklemiyorlar, güneşlenen tüm turistler nasipleniyorlardı şakşaklardan. Birinin fantezisi olma fikrinden pek hoşlanmadım açıkçası ve her gördüğüm telefonlu adamdan koşarcasına ya uzaklaştım ya da devamlı yüzükoyun yatarak güneşlendim. Sanırım bu yüzden vücudumun arkası haşlandı. Ama kendime de gece yatarken dediğim gibi: Bepanthen’e güven, gerisini merak etme sen.
O gün dönüşte İrem gün batımını seyretmek için Anjuna’da kaldı, ben de taktım müziği kulağıma yürümeye başladım. Etraftaki 50-60 yaşlarındaki teyze ve amcalar dikkatimi çekti, sanki yılbaşı sonrası bir anda her yerde onlar bitmişti. Bazı hippilerin buraya yerleşmiş olduklarını biliyordum, ama bu kadar fazla sayıda olmaları ve hemen yılbaşı ertesinde ortalığa çıkmaları beni şaşırttı. Daha sonra fark ettim ki bu hipiler, her sene bu zamanlarda burada toplanıyorlardı. Yolda herkes birbirini uzun zamandır görmemiş olduğunu belli eden şekilde birbirleriyle selamlaşıp hal hatır soruyorlardı. Zamanında bir çiçek çocuk olmuş birinin çocuğu olarak kendimi evde hissettim ve mutlu oldum. Zaten bu rahatlama hareketlerime de yansıdı, yoldaki amcalara ve teyzelere saygıyla gülümseyip selamlarını almaya başladım. Birilerinin hikayelerini öğrenmek için sabırsızlanıyordum ama bunun için akşama kadar beklemem gerekecekti, yani Chapora’ya kadar...
Yolda yürürken yanımdan geçen bir adam pasaportuma dikkat etmemi söyledi. Tabi bunu söyleyince ben de nasıl kaybettiğini sordum. Geldiği ilk gece fazlasıyla dağıtıp sabah gözlerini kumsalda açtığında yanında bulamadığını diyince ‘sonrası herhalde kabus olmuştur senin için’ dedim. ‘Yok, çok eğlendim sonraki iki hafta boyunca, sadece bugün en sonunda pasaportumu kaybettiğimi söylemek için polis istasyonuna gittiğimde geç bildirdiğim için biraz vıdı vıdı edip beni beklettiler’ diye cevaplayınca abinin bu rahatlığı karşısında hayranlık duymadan edemedim. İrlandalıymış, artık ne kadar bir anlam ifade ederse... O gün en sonunda polise gitmesinin nedeni de tatil ve dinlenmek için Kerala’ya geçecek olmasıymış, hiçbir belge olmadan da eyalet değiştirilemez herhalde... Abi’ye iyi şanslar diledikten ve onu polis istasyonunun önünde bıraktıktan sonra yürümeye devam ettim. Biraz kayboldum. O yüzden eve varmak tam 2 saatimi aldı. Ama keyifli bir yoldu, beni gideceğim yere bırakmak için yanımda birkaç araba durdu, çoğunlukla içinde 6 ya da 7 Hintlinin olduğu... Birkaç da motorsiklet ya da scooter.
Akşam İrem geldiğinde Chapora’ya indik, Doors çalan bir bara oturduk. İçeride çiçek çocukların hep bir ağızdan Doors söylediklerini gördüğümüzde tabi ki biz de katıldık. Aralarında en genç insanlar olduğumuzdan fazlasıyla dikkat çekiyorduk, yanımızdaki amcalarla hemen muhabbete başladık. Bir tanesi o kadar sarhoştu ki İngilizcesinden tek kelime anlamadığımdan Chris adlı arkadaşı bize tercümanlık yapıyordu. Birbirleriyle devamlı tatlı bir atışma halindeydiler. 68’lerden beri buraya geliyorlarmış her kış. Bir tanesi birkaç kış aksattığı için tüm gece boyunca kinayeli konuşmalara maruz kaldı.

Anjuna
Hem İngiliz hem de eski hippilerden olmalarından dolayı devamlı içiyorlardı, sarhoş oldular, kalbimiz bu kadar içkiyi acaba kaldırabilir mi demeden... Çoğu ilk defa Hindistan’a Türkiye üzerinden gelmiş, hani bu Sultanahmet’ten kalkan rengarenk otobüslerle ve buraya gelince de elden çıkardıkları... Hala daha bu otobüsler burada kullanılıyor. Tabi Türk olduğumuzu öğrenince Türkiye hikayeleri anlattılar, doğuya giderken yaşadıkları zorlukları, politik karışıklıkları, özgürlük yolundaki kanlı mücadeleri... ‘Buralarda ilk defa Türklerle rastlaşıyoruz, hem de 2 bayan olarak dünyayı gezen’ dediler.
60’lardan, özgürlükten, Beatles ve Doors’tan konuştuk. Neleri değiştirmiş olduklarından bahsettik, kalkarken de sadece ‘bugün burada rahat rahat gezebiliyorsak 2 bayan olarak, bunu biraz da size borçluyuz’ diyebildim. Sabaha kadar kalıp muhabbete devam etmek isterdik tabi, fakat her ne olursa olsun bu amcalar da en nihayetinde, eskiden hippi de olsalar, artık yalnız kurtlardı...
Ertesi gün denizden uzak olan ama nehir kıyısında olan Chapora’yı gündüz gözüyle gezmeye karar verip günün tatlı yorgunluğuna teslim olup hemen uyuduk.

1 yorum:

  1. ah o satıcılar, ısrarcı küçük kızlar :) en eğlencelisi bütün gün plajda donlu hintli apaçilerle kıyafetle denize giren kadınlar yaa...ben takmıştım adam kot, gömlek, kemer falan giriyordu denize, yanında hatun aynen kıyafetli. çok gülüyorduk bira içerken kihkih diye :)
    arambol çok şahane bence oraya da gidin geniş ve hoş geliyor bana :) orada da sasha guesthouse var bir de tepede mukemmel manzaralı 300 rs hutlardan var...yağmur yağarsa akıtıyorlar ama geçen yıl çok yağdııı :))) selam et oralaraa

    YanıtlaSil