11 Nisan 2011 Pazartesi

Koh Tao’da en sonunda dinlendim...KOH TAO - TAYLAND

11 Nisan 2011
Normal şartlarda böyle bir yerde günde en az bir iki saatlik deniz, güneş, kum  aktivitesi yapmam gerekiyordu. Ama malesef bacağımdan dolayı, hala sudan ve hijyen olmayan koşullardan uzak duruyordum. Hem de isyan etmeden. Sabırlı bir insan mı olmuştum ne! Gün batımlarını kaçırmadım ama. Pete’in çalıştığı dövme dükkanı kumsaldaydı, her gün batımı için de oraya gittim. Onlar daha sonrasında geceye devam ediyorlardı, ama ben genelde ya Adnan ile buluştum ya da eve döndüm. Parti modunda olmadığım, olamadığım kesindi.
Adnan, Koh Tao’nun başka bir koyunda, muhteşem manzaralı çok güzel bir bungalovda yaşıyordu. İlk buluştuğumuz gece Chalok Baan’da muhteşem bir Tai restoranına gittik ve Tayland’a geldiğimden bu yana yediğim en güzel yemeği yedim. Kajulu, ananaslı, bol sebzeli, soslu ve baharatlı... Adnan’ın kız arkadaşı da geldi, güzeller güzeli İsabelle. Ardından ufak bir yürüyüşle bir bara geçtik.  Antibiyotiklerin ve benim son zamanlardaki aşk-nefret ilişkimizden ötürü sonrasında büyük bir kavga çıkmaması için içkiden uzak durdum.
Sabah dalışları olduğu için erken ayrıldık. Adnan beni motorla evin yakınlarında bir yerde bıraktı. Hiç gece yürümediğim için ne kadar karanlık olabileceğini bilemiyordum. Hep de kestirmeleri kullandığım için doğru ve insancıl yolun nerde olduğunu pek kestiremiyordum. Ya Allah Bismillah deyip daldım bir yerlere, ama dalmam ve çıkmam bir oldu. Zira gece görüşü sıfırlanmıştı. Üstelik oralarda yakınlarda bir yerde su dolu bir göletin olduğunu da biliyordum. Birden aklıma çantamın ön gözündeki ta Hindistan’dan kalmış, ama kullanmadığım fenerli çakmak geldi. Müteşekkirdim kendime; yanıma doğru çantayı almış ve tembelliğimden dolayı da çantayı hiç boşaltmamıştım.
Pete’de 3 gece kaldım. Daha fazla kalabileceğimi söyledi ama başka birinin evine geçecektim. Muhteşem manzarası olan Mark’ın evi.
Mark, 7 senedir adalıydı. İngiltere’den gelip buraya yerleşmiş. Yerleşmeden evvel de dünyaları görmüş. Dağın tepesindeydi evi, gelip beni motorla Sairee’den aldı. Büyük çantamla motor üstünde dağa tırmandığımda cidden hala yaşıyor olmama ve motordan tepetaklak düşmemiş olduğuma şükrettim. Ama manzarayı gördüğümde ‘İşte budur!’ dedim. Evin iki cephesinden de farklı iki koy görülüyordu. Diğer iki cephesinde de yemyeşil dağlar vardı. Kaldığım 3 gün boyunca sadece muhabbet ettik, geceleri de film izleyip 3 kedisini beslemekle geçirdik... 
İş de bakındım oralarda. Ama selden dolayı fazla iş yoktu etrafta. Zaten gelen turist sayısında da müthiş bir azalma vardı. En amiyane tabiriyle esnaf iş azlığından kan ağlıyordu. Mutlaka bir noktada canlanacaktı, ama benim o kadar bekleme lüksüm yoktu. Hayırlısı deyip yoluma devam etme kararı aldım, yeteri kadar dinlenmiştim. Sıra yan adaya gelmişti; Koh Phangan.

 

 

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder