Bangkok cidden büyük bir şehirmiş. Ayutthaya’dan Bangkok’a dönmemiz trenle 1,5 saatimizi aldı, ama Bangkok tren istasyonundan kalacağımız eve varmak tam 5 saatimizi. Gerçi yanlış otobüse binince fazladan birkaç saat dolandık ama yine de tüm şehri görmüş olduk, trafiğin sinirlerimizi törpülemesine rağmen.
Her ne kadar ilk planımız Ayutthaya’dan doğrudan Santi Asok’a geçmek olmuş olsa da birkaç gün Bangkok’ta bir evde kalarak hem dinlenmek ve hem de şehri orada yaşayan birinin gözlerinden görmek istedik. O yüzden de Nick’e geldik.
Nick, 3 ay evvel Bangkok’a yerleşmiş bir İngilizdi. Ülkesinde yatırımları vardı ve onlardan gelen parayla burada rahat rahat yaşıyordu. Hem trafiğin verdiği sıkıntı hem de 5 saat dolanmış olmanın verdiği yorgunluk üzerine ilk sorum ‘Neden Bangkok?’ oldu. Çalışmadığın sürece yani zorunda kalmadığın sürece büyük şehirden uzak durmam gerektiği ilkesini yolculuğumun başında kabul etmiştim, o yüzden de artık keyif için büyük şehirde yaşayanlara hayret ediyordum. Nick de sadece deneme yapmak istediğini, Bangkok ile olan ilişkisinin aşka dönmediğini gördüğünden birkaç hafta içerisinde Phuket’e gideceğini söyledi. Hatta orada kalacağı evi bile ayarlamış, geri sayım yapıyormuş.
Fakat o gece başlamayacaktım antibiyotiğe, her zaman bir ‘ertesi gün’ vardı... Bangkok’ta Cumartesi gecesi ateşini görmeye kararlıydım.
Oradan çıkıp bir bara gittik. Genelde şehirde yaşayan yabancıların gittiği küçük bir bardı. Yolda gördüğüm 60 yaş üzeri beyaz amcalar yanlarında da ellerinden tutup yürüdükleri, reşit olduklarından ciddi şüphe duyduğum genç Tai kızlar vardı. Seks turizmi. Kızları da 2-3 haftalığına kapatıyorlardı. O kızların haline mi üzeleyim yoksa amcaların yalnızlıklarına mı bilemedim. 400 bahttan başlıyormuş fiyatlar. İşin en ilginç kısmı ise normal bir şekilde bir barda Tai ile tanışıyıp geceye devam etmek istersen senden para isteyebilmesi. Fahişe olmak zorunda değil yani para istemek için. Bu tarz durumlarda erkeklerin öncesinde ‘ama para vermem...’ dediklerini duydum. Tabiki garip geldi. Biz de böyle bir şey dense muhtemelen Osmanlı tokadı ile sonlanır gece.
Birkaç biradan sonra kurtlar da yerinde duramamaya başladı. Nick’e tutturduk bizi striptiz kulübe götür diye. Hep merak etmiştim, kısmet burayaymış...
Tam ortasına gittik ‘eğlencenin’. Sokak boyunca sıra halinde bir sürü kulüp vardı. Önlerinde de kızlar en seksi pozlarla sokakta yürüyenleri içeri davet ediyordu. Çoğunda giriş parası yoktu. Ama içeride içkiler pahalıydı ve tabi ki kızlara para yapıştırmak serbestti.
Bir tanesine girdik. Büyükçe idi. Tam ortasından da uzunlamasına bir sahne bulunuyordu. İçeri girdiğimizde kızlar sahnedeki direklere sarılmış şekilde sallanıyorlardı. Sallanıyorlardı diyorum çünkü o filmlerde gördüğüm seksi danslardan iz yoktu. Sahnenin kenarındaki bar taburelerine oturduk ve içkilerimizi söyledik. Tabi buradaki tek beyaz hatunlar biz olunca fazlasıyla dikkat çektik. Benim de dikkatimi çeken hatunlardan ziyade adamların sahnedeki reşit olduklarından şüphe ettiğim hatunlara tepkileri oldu. Salyaları eksikti...
Oradaki bir bira yetti de arttı. Göreceğimizi görmüş, hafızalarımıza kazımıştık... Eğlenceye devam etmek için Bangkok’un en ünlü sokaklarından birine gitmeye karar verdik; Khao San Road.
Nick, toplu taşıma araçları hakkında pek bir bilgi sahibi olmadığından her yere taksi ile gidiyordu. Dolayısıyla biz de taksiyle seyahat ediyorduk. İstanbul’a geri dönmek gibi birşeydi. Ama tabi ki daha eğlenceli, özellikle de taksi şoförüyle bildiğimiz birkaç kelime ile Taice konuşmaya kalkınca... Nick daha iyi durumdaydı, 2 aydır Tai kursuna gidiyordu. Ama Tai dilindeki en büyük zorluk telaffuzdaydı, sesin alçalması ya da yükselmesi, tonlama kelimeyi tamamen değiştirebiliyordu, bir de İngiliz aksanını da işin içine katınca Tailer için anlayabilmek imkansız hale geliyordu. Fakat içkiliyken insan daha mı sabırlı oluyor ne! Nick, 102 defa aynı kelimeyi tekrar etti; trafik. Yine de taksi şoförü anlamadı.
Bangkok’ta yaşayan yaşamayan, turist olarak bir süre duraklayan herkes oradaydı. Sokaklar dans pistine dönmüştü. Tabi ikinci kovadan sonra biz de bu güruha katıldık. Hepimiz kardeşiz misali kolkola girip halay çekermişçesine dans ediyorduk. ‘Parti neşesi’ olan 20’li yaşlarda gençler gelip gelip ‘Burada olmak harika, hadi dans edin, eğlenin!’ deyip Cumartesi gecesi ateşi filmindeki dans figürlerinden birkaç hareket çektikten sonra diğer gruplara yönleniyorlardı.
İrem’i dans pistinden zorlukla aldık. Eve döndüğümüzde sabah 4’e geliyordu. Bütçemizin dışında çok fazla para harcamıştık. Ama ne diyeyim, değmişti! Tipik bir Bangkok gecesi yaşamıştık..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder