4 Nisan 2011 Pazartesi

Tek başıma yollarda... CHUMPON - TAYLAND

 
4 Nisan 2011
Yoldayken ne kadar çok plan değişti.. İyi ki de değişti. Santi Asok’a gitmemeye karar verdik. İrem, Bangkok’e 3 saat uzaklıktaki bir kasabada eko köy buldu, gönüllü çalışıp permakültürle ilgilenebilecekti. Bense güneye gitmek istiyordum. Malum artık sahillere inme zamanı gelmişti benim için. Denizin karşında oturup dalgaları dinlemeyeli bayağı bir zaman olmuştu. Gerçi bacağımdaki açık yara yüzünden her ne kadar suya girmem imkansız olsa da adalara gidecektim.
Hindistan’dan Tayland’a geçtiğimiz sırada güneyi seller basmıştı. Herkes oraya gitmemem gerektiğini söylüyordu. Ama inadım inat şeklinde planıma sadık kalmak istedim.
İrem’e veda ederek ilk keşif yapacağım yere gitmek üzere Bangkok’tan ayrıldım.
Trenle ya da otobüsle önce Chumpon’a, ardından da oradan feribotla Koh Tao’ya gidecektim. Hindistan’dan sonra mesafeler beni korkutmuyordu, bu yolculuk da 24 saat sürecekti. 12 saatten az sürmesi de mümkündü ama ulaşımın en ucuzunu bulmalıyım idealim bazen en hızlısını tercih etmemi engelliyordu. Zaten Koh Tao’ya vardıktan sonra öğrendim ki bu adaya en az para ödeyerek ulaşan tek kişi benmişim, gurur sayfalarıma yıldız attım.
Bangkok manzaraları
Bangkok’un ana istasyonu yerine banliyö trenlerinin kalktığı Thon Buri’den bindim. Sabah 6.30’da istasyondaydım. Önce otobüs ardından da taksiyle buraya ulaştım. Bu istasyonu genelde turistlere söylemiyorlar. Biraz irdeleyince haberim olabildi. Biraz rötarlı olsa da en sonunda trene bindim. Tek beyaz bendim ve bundan da çok hoşnuttum. Her gelen Tai ile selamlaşıyor, elimdeki cep sözlüğü ile konuşmaya çalışıyordum. Tuvalette sigara bile içtim ve büyük sürpriz tren tuvaletlerinde bile tuvalet kağıdı vardı...
Tayland’ın doğası da Sri Lanka’ya benziyordu, muhteşem manzaralı yerlerden geçerek en sonunda Chumpon’a vardığımda saat 5’e geliyordu.
Chumpon’da sıra feribot biletimi halletmeye gelmişti. En ucuzunun gece feribotu olduğunu öğrenmiştim. Normalde 2 saat süren yolculuk, gece feribotu ile 6 saat sürüyordu. Zaman problemim olmadığı ve gece yolculuğu yapmak işime de geldiği için acentalarda bu feribotu aramaya başladım. Önce tren istasyonunda beni bir kız durdurdu. Biletin 300 Baht olduğunu söyledi. 200 olması gerekiyordu. Kız mırın kırın etti, yok 200 Bahtlık biletlerde kapalı alan yokmuş, bu gece fırtına olabilirmiş, sandalye üzerinde seyahat edilirmiş miyim vb... Tartışmaya girmeden başka yerler aramaya başladım. Herkes 300 Bahtlık yeri satmaya çalışıyordu. Bir an acaba fırtına olabilir mi diye düşünüp Koh Tao’da bir arkadaşımın arkadaşı olan Adnan’ı aradım. 2,5 senedir burada yaşıyor ve dalgıçlık yapıyordu. Geleceğimden haberi vardı. Bir dalgıç olduğundan da hava durumunu yakından takip ediyordu. Gece fırtınanın olmayacağını, denizin süt dökmüş kedi misali çok uslu olduğunu söyledi. İçim rahat etti ve 200 Bahtlık biletimi aldım. Turizm acentasındaki kız bana pahalı yeri satmak istediğinden ve ben ucuz yer için direnince kaba davrandı. Ne olduğumu şaşırdım ve sakince yani sinirlenmeden, sesi mi dahi yükseltmeden kendisine gelmesini ve kibar olmasını rica ettim. Sonrasında bir melek oldu bana.
Gece 11’de acentadan limana servis kalkacaktı ve Chumpon’u keşfetmek için zamanım vardı.
Çantamı bırakıp dolanmaya başladım etrafta. Sokaklarda gezindim. Pek ilginç bir yer değildi ama Bangkok sonrası buradaki sessizlik ve sakinlik çok hoşuma gitti. Sokak satıcılarından erişte alıp yedim. Satıcı ile biraz İngilizce biraz el kol işareti ile muhabbet etmeye çalıştım.
Acentaya geri döndüğümde daha hala çok vaktim vardı. Restoranında oturdum ve ne kadar dingin olduğumu fark ettim. Yalnızdım, tüm yolculuk boyunca sadece Chennai’den Delhi’ye tek başıma seyahat etmiştim ve şimdi ne kadar süre tek başıma seyahat edeceğimi dahi bilmiyordum. Biran çok özgür hissettim kendimi. Bunu belki daha önce yapmam gerekirdi belki de... Olay, İrem’in iyi bir seyahat arkadaşı olmadığından kaynaklanmıyordu. Çok özgürdüm ve çok güçlüydüm. İçim içime sığmıyordu. Yolum belki başka seyahat arkadaşları çıkaracaktı karşıma, bilemiyordum. Sadece yolumdaydım, çok da mutluydum, kendimleydim ve hem kendimle hem de başkalarıyla baş edebilecek güçteydim. Bu da her davranışıma, dünyaya bakışıma yansıyordu. Omuzlarımda 100 kiloluk halter yerine ilk defa bir kuş tüyü taşıyordum... 
Ama çok yorgundum. 4 aylık yolculuk, geçirdiğim kaza ve bacağımın hala zorlaması beni yormuştu. Üstüne üstlük 2 gecedir de uyku uyumamıştım. Beni bekleyen feribot gecesinde de ne kadar uyuyabileceğim meçhuldü. Yine de mutlu ve huzurluydum.
Ve en önemlisi, gözümü yepyeni bir yerde ve muhtemel bir cennette açacaktım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder