28 Mayıs 2011 Cumartesi

Yurtdışında yalnız olmak... SİNGAPUR

28 Mayıs 2011
Dünyada çok keşfedilecek yer ve öğrenilecek çok kültür var deyip 6 ay evvel işimden istifa ettim ve yollara düştüm. İstikametim Güney ve Güneydoğu Asya idi. Ardımda bıraktığım birçok kişi deli olduğumu düşündü. Ama yolumdan vazgeçmedim. Diğer kültürleri öğrenme hevesim galip geldi.
Bir Türk olarak gezmek o kadar da kolay değil tabi, dayanıklı sinir sistemi istiyor, özellikle de vize için istenen ve kendinizi üçüncü dünya ülkesi gibi hissettiren ülkelerin o binlerce evrakını sunarken. Bu yüzden de sefaletimi en aza indirgemek için Asya’yı seçtim. Nitekim gezdiğim ülkelere sorgusuz sualsiz, onca senedir Avrupa’yla yaşadığım sıkıntıları çekmeden giriş yaptım. Yaşadığım tek problem yüksek fiyatından dolayı değiştirmeyip süresini uzatmış olduğum eski tip pasaportumda resimle kimlik bilgilerinin aynı sayfada olmadığından kontrollerde memurların kafasının karışması ve giriş mührünü 2 dakikada değil de 5 dakikada vurmaları oldu.
Tüm yolum boyunca gözüm gibi baktığım, boynuma astığım çantamdan çıkarmadığım ve kılıfının içinde sakladığım lacivert pasaportumun iç sayfaları tam Malezya sınır girişinde kabından koptu. Durum böyle olunca Malezya yetkilileri ‘Tahribat’ gerekçesiyle sınırı geçtiğim ülke olan Singapur’a geri gönderdi. Yapmam gereken sadece büyükelçiliğe gidip pasaportumu yenilemekti. İki saat içerisinde geri dönüp giriş yapabilecektim Malezya’ya.
Elimde red mektubumla Singapur’a geri döndüm. Beni biraz beklettikten sonra ülkeye giriş mührümü aldım. Doğruca büyükelçiliğe...
Evime geri gelmiş gibi hissettim önce.  Durumu anlatıp yeni pasaport istediğimi söyledim.
‘Bu eski tip pasaportları Ankara bizden aldı, dolayısıyla yenileyemiyoruz’ dediler. Hala sakindim. ‘Tamam, o zaman bu yeni pasaporta başvurmak istiyorum’ dediğimde aldığım cevap ise ‘Sadece oturma izninizin olduğu yerden bu pasaporta başvurabilirsiniz. Singapur’da oturma izniniz olmadığından buradan başvurmanız imkansız’.
Hala soğukkanlılığımı koruyordum şaşırtıcı şekilde. ‘Peki o zaman ne yapabiliriz? Nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?’ diye sorduğumda ‘İsterseniz biz yapıştıralım, yarın hiçbir şey olmamış gibi şansınızı denersiniz’ şeklinde bir cevap aldığımda feleğimi şaşırdım. ‘Pasaportum da işaret var, bu pasaporttaki işareti gördüklerinde başım çok daha büyük bir derde girmez mi? Bana başka bir çözüm sunun!’ dedim. Sunamadılar.
İnsanların pasaportlarını kaybettiklerinde ne yaptıklarını sordum. Seyahat belgesi verip Türkiye’ye gönderdiklerini söylediler.
‘Nasıl yani?’ oldum. Bu kadar kolay mıydı herşey? Biz Türklere yurtdışında pasaportumuzun başına birşey geldiğinde sunulan ‘geri dönüş’ bileti miydi? Bu kadar mı gezme, dünyayı görme kültüründen uzaktık biz? Olayın bir de ekonomik kısmı vardı. Sordum, ‘O zaman herhalde uçağı da siz ayarlıyorsunuz!’. Türk sisteminin ‘Pasaportuna sahip çıksaydın kardeşim, gerisi bizi ilgilendirmez’ tavrının kelimelere dökülmeden ifadesiydi.
O kadar çaresiz ve o kadar yalnız hissettim ki daha fazla dayanamadım, ağlamaya başladım. Malezya’yı ve İran’ı gezme hevesimin kursağımda kalmasının yanı sıra 6 aydan sonra açıkçası buradan Türkiye’ye dönecek uçak bileti param da kalmamıştı. Bir de zaten benim bir dönüş biletim vardı...
Sundukları son çözüm ise, pasaportumu yapıştırıp, bana pasaportun kendileri tarafından yapıştırıldığına dair yetkililere göstermek üzere bir mektup vermeleriydi. Tek şansım da zaten buydu. Artık Malezya’nın inisiyatifindeydim.
Ülkem, beni yalnız bırakmıştı. Her ne kadar büyükelçilikte çalışan memurlar bana karşı son derece kibar ve ilgili davranmış olsalar da ülkem gezdiğim için en son anda beni cezalandırıyordu.
Merak ediyorum acaba  böyle bir durum hangi ülke vatandaşının başına gelebilirdi...
Ülkemden uzaktaydım, ülkemde çok insan vardı ve beni koruyamıyordu ama burada yalnız kalmak çok daha başkaydı. Bunu Malezya sınırında memura açıklarken zorlanacaktım...
Büyükelçilikten çıktığımda akşam olmuştu. Dhugal ve Maria’nın evine geri döndüm. Bir içkiye ihtiyacım vardı...
Hep beraber çıkıp önce bir Türk restoranına gittik. Onlara yemeklerini ben ısmarladım. Ardından da nehir kıyısındaki barlara... Singapur’un gece hayatını da tattım ve tekrar tatmamak için dua ettim.
Gece yatağa girdiğimde ertesi gün memura ne diyeceğimin provasını sabaha kadar yaptım.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder