1 Mayıs 2011 Pazar

Bangkok’a ateş almaya gittim, Pai öncesi... Bangkok-Chiang Mai Arası - TAYLAND

1 Mayıs 2011
Dağlarda geçişlerin zor olması nedeniyle Chiang Mai’den aktarma yaparak gitmeyi planladığım Pai’ye yol almak için Bangkok’a geri dönmek zorundaydım. Zor bir gün olacaktı benim için. Sabah minibüsle Kanchanaburi, oradan yine minibüsle Bangkok, Bangkok minibüs durağından merkez tren garına, gece de artık Chiang Mai’ye uzanacak 14 saatlik bir yolculuk ve yine 4 saat Pai’ye otobüs.
Hindistan sabrımı yol konusunda acayip törpülemişti. Kesinlikle yapacağım yolculuk gözümde büyümüyordu. Mutlaka yorucu olacaktı. Ama daha kötülerini de görmüştüm sanki...
Bangkok’a sorunsuz vardım. Aile ile vedalaşmam biraz dokunaklı oldu. Türk usulü sarılmak istedim, ama Tai usulü sadece göğüs hizamda ellerimi birbirine kovuşturarak minnetimi dile getirdim. Herşeyi kalbe bağlama anlayışlarından dolayı iyi kalplerine teşekkür ettim, Paul de sonrasında beni durağa bıraktı.
Bangkok’a geldiğimde artık dördünce kez burada olmamın verdiği hem tanıdıklık hissi hem de büyükşehirde olmanın verdiği azap bozukluğu ile kendimi istasyona attım. En ucuz bileti aldım. Yani 3. sınıfta, tahta koltuklar üzerinde, Tailerle birlikte yolculuk edecektim, 14 saat.
Ali daha şehirde olduğu için onunla buluştum yine. Önce garda birer kahve içtik. Ardından 70 Baht istediklerinden çantamı emanete bırakamadığımdan çantam ve Ali ile birlikte yakınlardaki parka gittik, Lumphini.
Park Manzaraları
Park manzaraları; yüzlerce kişi aynı anda aerobik yaparken...
Biraz Hyde Park biraz da Central Park havasında, büyük ve güzel bir parktı. Çimlere serilip etrafı izledik. İnsanlar koşu, yürüyüş yapmaya gelmişlerdi. Hatta toplu aerobik bile yapanlar vardı. Tayland marşı çalınırken yolda yürüyordum. Parkın güvenlik görevlisi beni durdurdu. Durdurunca şöyle bir etrafa baktığımda herkesin durmuş, yani saygı duruşuna geçmiş marşı dinlediklerini gördüm. Milliyetçi bir toplumdu. Krallarına hem çok saygı duyuyorlar hem de çok seviyorlardı. Gerçi onun hakkında saygısızlık yapmamak adına da onun hakkında hiç konuşmuyorlardı. O yüzden Tailerle oturup politika konuşmak imkansızdı. Paraların üzerinde kralın resmi olduğu için yere atmak, yerde tutmak da yasaktı, hatta suç kapsamına bile giriyordu. Kralları hakkında bildiğim sadece çok hasta olduğuydu. Yakında günlerce sürecek bir cenaze olacağı kesindi.
Park sefamızdan sonra artık trenimin vakti gelmişti. Trende yiyecek birkaç birşey alarak trene bindim. Koltuk numaramın olması o numaraya sadık kalınarak oturacağı anlamına gelmiyordu tabi. Herkes her yerdeydi. Neyseki bir Tai abi halime acıdı da bana yerini verdi, pardon yerimi verdi.
Yola çıktığımızda acayip kalabalık oldu tren. Bana yerimi veren abi koltuğun kolluklarına oturmuştu. Yanımı oturan diğer abi de biraz kilolu olduğundan iyice arada kalıp ezilmeye başladım, kimseyle haşı neşir olmamak için de iki büklüm duruyordum. Artık her yerde her şekilde uyumaya alışmış olsam da bu biraz fazlaydı. Bunu başardığım takdirde bundan sonraki aşama ancak kelimenin tam anlamıyla ‘ayakta uyumak’ olabilirdi.
Kollukta oturan abi en sonunda gittiğinde gece 2 olmuştu. Ardından köşeme çekilip uyumayı başardım. Sabah iyice tren boşaldığında boş koltuklara uzandım. Gözlerimi açtığımda Chiang Mai’ye çoktan varmıştık.
Artık buradan da Pai’ye gitmek üzere otobüs durağına yürüyecektim. Akşam üzeri de Pai’de beni ağırlayacak Mike ile buluşacaktım.
Yarım saatten fazla sürdü yürüyüş ama hemen otobüs buldum ve atladım. Pai, hipilerin keşfettiği bir vadiydi. Hakkında çok güzel şeyler duymuştum. Yolum da bir süredir kendi kararlarını kendi verdiğinden dolayı beni buraya getirmeye karar vermişti.
Otobüste benim dışımda da yabancılar vardı. Yabancı olunca sosyalleşmeye başlıyordu insan tabi. Bir de bu taraflarda turistten ziyade gerçek yolcular vardı artık. Nitekim tanıştığım çift, uzun süredir geziyorlarmış ama Pai’ye gelince burada bir süre kalmaya karar vermişler. Şimdi de vize için gittikleri Laos’tan dönüyorlarmış. Otobüsteki diğer yabancı da Pakistan kökenli bir Amerikalıydı. Daha yolculuğuna yeni başlamış. O da benim rotamdan devam edecekti. Hatta İstanbul’a kadar. Temmuz ortasında İstanbul’a geleceğini söyledi. 
 
Muhabbet olunca saatlerin nasıl geçtiğini anlamadım. Pai’ye geldiğimizde saat tam 5’ti. 33 saatlik yolculuğum bitmişti, en azından birkaç günlüğüne...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder